TAYYİP BEY DUYMASIN

24.01.2011 10:27

1955 yılında ünlü tiyatrocu Muammer Karaca, “Etnan Bey Duymasın” adlı politik bir taşlamayı sahneye koymuş.

Oyun çok tutmuş, ortalık yıkılmış.
“Etnan Bey” kim mi?
O günlerin muktedir Başbakanı Adnan Menderes.
Peki neden “Adnan Bey” değil de, “Etnan Bey”?
Çünkü eski İstanbul Türkçesinde “Adnan” kaba bulunur, “Etnan” diye telaffuz edilirmiş.
“Etnan Bey Duymasın” ifadesinin göndermesi ise gayet açık: 
Aman Başvekil hazretlerinin hışmını üzerimize çekmeyelim. 

Dilimin altındaki baklayı çıkarıyorum:
On yıllar önce tiyatro eserlerinde dalga geçilen “Aman Başbakan’ı kızdırmayalım” rüzgârı,şimdi bazı gazetelerde gayet ciddi biçimde esiyor. 
Örnek mi?
İşte buyurun:
Üç büyük takımın destekçileri, tarihte eşine pek rastlanmayacak bir taraftar dayanışması sergileyerek Taksim’in göbeğinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ı protesto ediyor.
Ortada renkli görüntüler, bir daha asla yakalanamayacak kareler, enteresan birliktelikler,yaratıcı pankartlar var.
Fakat...
Her gazetecinin avcunun içini kaşındıracak nitelikteki bu süper haber...
Sabah’ta yok, Zaman’da yok, Star’da yok, Yeni Şafak’ta yok, Bugün’de yok, Akit'te yok,Takvim’de yok.
Olanların büyük kısmında ise haberin hakkı tam olarak verilmemiş.
Gerekçe:
Tayyip Bey duymasın! Tayyip Bey görmesin!
Çok görmeyelim.
Tayyip Bey’i kızdıracak gelişmelerin televizyoncular tarafından “eyvah” diye karşılandığıbir dönemden geçiyoruz.

Son bir not:
Muammer Karaca’nın “Etnan Bey Duymasın” adlı oyunu İstanbul’dan sonra Ankara’da da sahnelenmiş.
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, yanına Demokrat Parti’nin önemli isimlerini alarakoyuna gitmiş.
Gerçi Muammer Bey, salonda Adnan Bey var diyerek bazı esprileri yumuşatmış ama yinede en azından bazı şeyleri Adnan Bey duymuş.
Nasıl mı karşılamış Adnan Bey?
Gülmüş, hem de katılarak... 
Sonra da Muammer Bey’i kutlamış.
Hey gidi hey!
Hadi bir “modern tedirgin” edası takınıp sorayım:
Nereden nereye?

Bir aceminin keşfettiği magazin raconları

En ağır eleştiriden bile “kariyeri için bir hayat öpücüğü” çıkarma gayretine girmeyibaşaran Seren Serengil hakkında olumlu ya da olumsuz tek bir laf bile edilmemelidir.
Ne olursa olsun, hangi skandal patlarsa patlasın, hangi kavganın içinde yer alırsa alsın Ece Erken denilen sunucu arkadaşın mahcup olması mümkün değildir. 
Magazin figürleri, neyin haber olup neyin haber olmayacağını, magazin habercilerinden daha iyi bilirler.
Magazin dünyası ile dış politika arasında şöyle bir benzerlik var: İkisinde de ebedidostluklar ya da ebedi düşmanlıklar olmaz. 
Her yerde olduğu gibi magazin dünyasında da araya “kız meselesi” ya da “erkekmeselesi” girerse çirkinleşme kaçınılmaz olur. 
Bir magazin figürü ile asla dost olamazsınız. Çünkü en samimi muhabbette bile gözünün biri mutlaka kamera ya da fotoğraf makinesini kollamaktadır.
Magazin dünyasında çok az kişi, “rezil olma korkusu” taşımaktadır.

Ah Bülent Arınç ah

BÜLENT Arınç şöyle demiş:
“Hayat alkol ve seksten ibaret değildir”.
Ardından da eklemiş: “Hukuk devletinde her şeyin bir ölçüsünün olmaması, özgürlüklerinsınırsız olması söz konusu değildir”. 
Sonra “Bu da size kapak olsun” der gibi şöyle demiş: “Çağdaşlığı içki kadehlerinde aramak ve orada bulmak isteyenlere ithaf olunur”.

Nasıl da yargılayıcı değil mi?
Sanki “Hayat alkol ve seksten ibarettir” diyenler varmış gibi...
Nasıl da sınırlama heveslisi değil mi?
Sanki “içki içme özgürlüğü” üzerinde titizlenmek, sınırsız özgürlük talep etmek anlamına gelirmiş gibi...
Bülent Arınç gibi bu zamana kadar hep “Benim hayatıma ne karışıyorsunuz kardeşim?Bırakın, dileyen dilediği gibi yaşasın” demiş bir akımın çocuğundan bunları duyuncagülümsedim.
“Ah insanoğlu ah” dedim.
Ardından da ekledim:
“Kendi hayatına karışılmayacak bir ortamı yakalayınca nasıl da başkalarının hayatlarınakarışmaya başlıyorsun. Güç elinde değilken güçlülerin senin hayatını yargılamasına,sınırlamasına isyan edersin. Ama gücü eline geçirince bu sefer sen başkalarının hayatınıyargılarsın, sınırlamaya çalışırsın. Üstelik hukuku da kullanarak”.

Kemal Bey’in büyük lafları

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu şu türden bir taktik hata yapıyor: Memleketin önemli birsorununu ve çözümünü ısrarla dile getirerek halkı etkilemektense...
Altını tam olarak dolduramadığı, kamuoyunu tam olarak ikna edemediği skandal iddialarlaortaya çıkmayı tercih ediyor. 
Çünkü böylesi daha kolay ve o işin kolayına kaçıyor.
Mesela “Gelir dağılımındaki adaletsizlik” meselesiyle etkilemek gibi zorlu bir yolu tercihedeceğine “Kayseri yolsuzluk dosyaları” ile vurup geçmek istiyor.

Aslında bu da bir yöntemdir.
Ama bu yöntemin olmazsa olmazları vardır:
BİR: Matematiksel olacaksın. 
İKİ: Sendeletmeyeceksin. 
ÜÇ: Devireceksin. 
DÖRT: Karşı tarafa “gık” bile dedirtmeyeceksin. 
BEŞ: Anlaşılır olacaksın. 
ALTI: Belgeleri milletin gözüne dayayacaksın.
Eğer bunları yapamazsan...
Hem kendi ayağına sıkmış olursun, hem de durup dururken karşı tarafın aklanmasınakatkı sunmuş olursun.

İşte bakın:
Kemal Kılıçdaroğlu çıkmış, “AK Parti ile Hizbullah örgütü arasında seçim işbirliği var” demiş.
Bomba iddia!
Fakat elde patlamaya mahkûm...
Çünkü Kemal Bey’in elinde böylesi bir işbirliğini kanıtlayacak, belgeleyecek tek bir kâğıtparçası bile yok.
Sadece “Hizbullah sempatizanlarının DTP yerine AK Parti’yi tercih etmeleri” olgusundanhareket ediyor.
“Böyle bir tercih varsa, kesin işbirliği vardır” mantığından hareketle büyük, çok büyük bir laf ediyor.
Göreceksiniz, bu büyük laf da ayağına takılacak.
Hatta takılmaya başladı bile...
Bakın Başbakan Tayyip Erdoğan dün ne dedi?
“Bu ifadeyi kullanmışsa bu en azından bir terbiyesizliktir. Çünkü bir iddia sahibi, iddiasınıispatla mükelleftir. AK Parti’nin Hizbullah’la bir ilişkiye girdiğini söylemek bir namertliktir”.
Adım gibi eminim: 
Kemal Bey bu meydan okumaya ikna edici bir cevap veremeyecek.
Böylece vicdanları yaralayan “Hizbullah tahliyeleri” unutulacak ve geriye bu meydanokuma kalacak.

 

“Kendi ayağına kurşun sıkmak” dedikleri, işte böyle bir şeydir. 

 

AHMET HAKAN


Ücretsiz web sitesi oluşturun! Webnode